- e kızım, sen de niye vananı kapamazsın uzun süre dönmeyeceksen...
doğru.. nereden anlayacaksınız ki bir musluğa güvenme ihtiyacımı...
salt güven duygusu.
bunu eğer bir şekilde anlamanızı isteseydim böyle söylerdim: salt güven duygusu. salt ne midir? en sevmediğim, kulağımı en cırmalayan, gözümü en yoran, gördüğüm yerde "aa tuz" demekle geçiştirdiğim bir kelime. anlatırken salt yerine başka bir kelime kullanmıyor oluşum da bundan ileri gelir.
bir canlıya karşı hissedilmesi gereken, hissedilemediğinde de ufacık bir vanadan medet umduran bir duygu bu. siz hiç medet umma gereksinimi duymadıysanız nereden anlayacaksınız...
hiç değilse mekanikti.
omzumda hissedemediğim baba elinden daha ulaşılırdı.
evime girmeye teşebbüs edecek hırsız kadar art niyetli olamazdı.
karmaşık? hiç değildi.
evet, bozulacağı da ihtimaller dahilindeydi.
zaten "güvenmek" de öyle bir şey değil mi? bir sabite karşı kimse güven duygusuyla yaklaşmaz. sen zamana güven duyar mısın? zamanın bazı şeyleri götüreceğine güven duyarsın. ya da zamana karşı bir güvensizliğin varsa, o şeyi zamanın yok edemeyeceğinden korktuğundandır. buradaki güven, zamanı araç olarak kullanır. bir amaç olarak güven duyma ihtiyacında olmazsın zaman karşısında. zaman geçer ve gider, geriye-ileriye sarılamaz, ne olduğu bellidir. bir musluk öyle değildir. su akıtabilir ya da akıtmayabilir.
"ya da"
anahtar kelime sanırım bu. karmaşıklığı götürmeyen kafam ve ben iyi halt ettik. halbuki yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmeyen bir arkadaşım ortadan kaybolduğunda hiç böyle hissetmemiştim. çok fazla "ya da" vardı çünkü o zaman, karmaşıklığa sebep olacak kadar. ve ben de bundan kaçmayı tercih etmiştim. iyi halt etmişim.
yeniden doğamayacağım, başka bir hayat yaşayamayacağım, bir daha büyüyemeyeceğim. bu duygu sonradan elde edilir bir şey değil. yine bir sabah kapımı kilitlerken vanaya bakıp "aman yaa" diyeceğim ve güveneceğim. anca bu şekilde hissedeceğim. nereden anlayacaksınız?