... konuşsana diye bağırdı sonra, yalvarır ses tonuyla. konuşmamakta ısrarcıydı. kadın sustu, adam söylendi. kadın sustu, nihayetinde adam da sustu. usulca paltosuna uzandı, sigarasını yaktı, paketi cebine attı ve kapıyı kapattı.
kadın yalnızdı. kadın, yalnızlıklara alışıktı. kimi mutlu zamanlarını yalnızlığıyla baş etmeye çalışırken yaşamıştı. yaptıklarından utanmıştı. yapanların, söyleyenlerin, görmezden gelinenlerin yerine de utanmıştı zaman zaman. işittiği sözlerdi genelde kalbini kıran, hassastı. "konuşmayacağım" yemini vardı yıllardan beri. bu, herkesin bildiğiydi. oysa kadın hiç yemin etmemişti. en kötü anlarında bile konuşmak için can atıyordu. ne uygun kelimeyi bulabiliyordu ne de ne anlatmak istediğini seçebiliyordu. bir dinleyen bulduğu zamanlarda bir uçtan başlıyordu anlatmaya. cümleler çoğaldıkça anlıyordu ki anlattığı, anlatmak istediğinin yanına bile varmıyor. durumu fark edince neyse diyor, öyle işte diyor ve karşısındakini dinlemeye koyuluyordu. her şeyi bir çırpıda açık ve net anlatan insanlar tanımıştı. her seferinde özenmiş ama yine yine susup kalmayı kendisine iş haline getirmiş gibiydi. kendi kendine de bağırıyordu oysa, konuşsana diye yalvarır ses tonuyla. bu susuşların bir gün başına yersiz dertler açacağını da biliyordu. bu yüzden bir an önce konuşmayı öğrenmeliydi, konuşacağı zamanı bilmeliydi. kendisine ne kadar söz verdiyse de başaramadı. her isteği suskunlukla son buldu. yine de çekinmedi söz vermekten. "konuşacağım" dedi, "konuşacağım" dedi... cümleler çoğaldıkça konu dağıldı. sanki tek bildiği bilmiyorum'du. zamanla bilmiyorum demek yerine de susmayı tercih etti.
söylemek istediklerini planladı bir müddet. konuşma sırası gelince, hiçbir şey istediği gibi olmayacağından adı gibi emindi. daha önce yüzlerce kez denemişti çünkü böylesini. başka çözümler aradı. konuşsa her şey çok başka olacaktı hayatında, farkındaydı. düşünmekten ağrıyan başını duvara yasladı ve suskunluğuna daldı.
"sessizlik de ağrıtır mı insanın başını?"
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder