20 Temmuz 2011 Çarşamba

insan

henüz doğmamıştı.
kesildiğinde göbeğini oluşturacak bir uzantı yoktu vücudunda.
göbek deliği çoktan belirmiş, karnının ortasında yerini edinmişti.
onu getiren bir annesi olduğuna göre bir babası da vardı muhakkak.
insanlar gelmiş ve onları getirenler gitmekte aceleci davranmışlardı.
seçilmiş bir şey değildi.
insan da seçilmemişti.
dolayısıyla kimseye ödenecek bir hesap yoktu.
para ve pul, seçimleri elle tutulur hale getirme aracıydı.
"eğer seni seçme şansımız olsaydı evlat, bunu ödemek için cehennemi görebilirdik."
doğmamıştı henüz insan.
akla sahipti, kendini diğer her şeyden ayıran.
kütleye m diyip, sevginin ölçülemez olduğuna inanan varlıklardı.
henüz doğmamışken varlık olabilmişti bir kadının karnında.
muhtemelen buraya getirilmeden önce de vardı.
gitmekte aceleci davranan tüm tanıdıkları da hala birer varlıktı bu düşünceyle.
gitmek, yahut gelmek, insanı doğurmuyordu.
insan, doğabilen bir şey değildi.
henüz doğmamıştı ve hiçbir zaman da doğmayacaktı.
doğumu olmamışsa ölümü de mi olmayacaktı?
doğmak, kalbin atması değildi.
ama ölmek...
ölebilirdi ama, son bulmayacaktı insan.
ve en önemlisi seçmemişti insan.
bir bardak sevginin olduğu bir dünya görmesi de ihtimaller dahilindeydi.
kütlenin, tüm uğraşlar sonucunda ölçülemez bir şey olduğuna karar verildiği bir dünya.
kütleye sevgi, sevgiye kütle isimleri verilmiş bir dünya belki.
hatırlamayacak ve inanacaktı.
özde, tüm varlığı inançlarına dayalı bir şeydi insan.
doğduğuna inanıyordu ve ölecekti.
iki futbol sahası büyüklüğünde bir aşk yoktu.
varlığından haberdar olabilme ihtimali, her zaman uçan balon kadar olmaya devam ediyor.
insan duygusu seçimlerle biçimleniyordu.
seçilen her şeyin bir bedelinin olduğu bir yerde bulunuyordu an itibariyle.
bu, insan varlığında değişmeyecek tek özellikti.
an, en kısa zaman değildi bu durumda.
ama insan inanmayı seçmişti ve bunun bedelini, hesabı henüz olmayan değerlerle ödemeyi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder