20 Temmuz 2011 Çarşamba

sıvı sabun

her şey yolundaydı.
her şeyin yolunda olmasından daha iyi bir gündü.
her şeyin yolunda olması kimi zaman beni mutsuzluğuma sürükleyen tek etken olabiliyordu da.
şimdi farklıydı.

uyanırken sebepsiz bir yaşama hırsı sarmıştı bedenimi. rüya da görmüştüm belki uyanmadan birkaç saniye önce.
dünyadaki en başarılı insanmışım gibi tuvalete gidişimi gözleriyle gören kimse yoksaydı da varmışçasına davranıyordum adımlarımı atarken. sanki bir kamera oradaydı ve tuvaletin kapısını kameranın yüzüne kapatacaktım. tuvalete de girmeyecekti ya? ayıp!
çok sıkışmamıştım, yatmadan önce iki bardak su içmeme rağmen. belki de yüzümdeki sırıtışın asıl sebebiydi bu.

kapıyı kapatmıştım.
kamera orada değildi, seyirciler orada değildi.
yüzümü yıkarken lavaboya eğilmekten hoşlanmam. diş fırçalarken lavaboya eğilmek benim için bir zorunluluğu yerine getirmek gibi. sanırım lavaboya eğilmekten hoşlanmıyorum.
ellerimi sabunlamış, sıvı sabunun ellerimden gerçekten arınıp arınmadığını düşünürken o kimseye ait olmayan aynada bugün nasıl olduğumu inceliyordum. birkaç mimikle her sabah yaptığım gibi nasıl olduğuma karar veriyordum. "eeh! bence arınmıyor bu sıvı sabun denen lanet! neyse, öldürmez sanırım yüzümü." (yüzümü?!) diyerek ıslak ellerimle yüzümü yıkamış bulunuyordum. suyu kapatıp havluya sarılmadan önce aynaya bir daha bakma ihtiyacına bürünmüştüm. amaç aynaya bakmak değil aslında böyle anlarda. göz göze uzun süre bakakalmanın verdiği korkuyu yenmek. ki çoğu zaman da başarısızlıkla sonuçlanan bu denemelerim gözlerimden çekinmeme de sebeptir.
bu gün de başarısızlıkla sonuçlanmışken yüzümdeki sırıtış yerini hala koruyordu.
"şu an intihar etmeliyim."
uzunca süredir sesim mutluydu, stres karışmamıştı aurama, yüzüm gülüyordu ve yeterince neşeliydim.
"böyle güzel bir günde intiharı denemeli."
bu lafları kafamın içinde dillendirirken o anı kastetmediğimi aynadaki de, ben de biliyorduk. havluya sarıldığım an yüzümün düşmesi an meselesi olabilirdi.
şimdi farklıydı.

havlu görevini yerine getirmiş ve kapı açılmıştı. kameralar oradaydı. seyirciler de.
sevmediğim sesimle bütün gün şarkı söylemiş bulunuyordum, üstelik o hayali kameralara.
yaşama hırsı değildi bu. alınacak intikamlar vardı.
öc almadan önce bu yaşamım sona ererse hiç memnun olmayacaktım. işin tuhafı da o ya, öcüm için yaşamımı feda edebileceğim. "what a wonderful world" diye, "it's a wonderful wonderful life" diye sevmediğim sesimle şarkılar söyleyerek ve gerçekten gülümseyerek.
"öcümü aldım" diyebilmek için bunu henüz yeterli bulmadığımdan burada duruşum. dirileceğimi bilsem durmazdım belki de.
henüz olasılığı olmayan şeylere kafamı yormadım, şu şey var olsaydı da yapabilseydim diye.

ama o sıvı sabun! hayatımın büyük bir kısmı ona ait olmaya devam edecek.
seni kullanmasam bile sıvı sabun, biliyorum o diğer sabuna bakıp yine de seni düşüneceğim. ya hiç var olmasaydın? ben o anlarda ne düşünüyor olacaktım? bence kendini birazcık suçlu, birazcık da mutlu hissetmelisin.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder