13 Nisan 2010 Salı

göremiyorum

tam arkamda neler olup bittiğini hiçbir zaman bilemeyeceğim, sizin de bilemeyeceğiniz gibi. bu merakla kafamı çevirdiğimde, aradan geçen zaman, olan biten her şeyi değiştiriyor. dahası, sırtımın ortasına bakabilmek için kafamı çevirmem yetmiyor. çenemi göremediğim gibi, gözlerimin kapalı halini bilemediğim gibi.

ayna...

ayna karşısında gözlerimi kapadığım o kadar çok zaman olmuştur ki... görmeyeceğimi bile bile, "ya bir şeyler değiştiyse" düşüncesiyle. gözlerimin kapalı halini hiçbir şekilde göremeyeceğim.

iki tane aynayla, arkamda olup bitenleri kontrol edebiliyorum. ancak aynalara karşı duyduğum büyük bir güvensizlik var. sadece baktığını gösteriyor çünkü. ikinci aynadan sırtımı görebilirken yüzüme bakamıyorum eşzamanlı olarak. ve dolayısıyla orada da neler olup bittiğini bilemiyorum.

fotoğraf...

sadece bir anın yansımasını veriyor. gözlerimi kapatabiliyorum makine karşısında ama bu sefer makineyi göremiyorum. makinenin ardını göremiyorum.

çok daha az kusurlu olabilirdik. dünyamız böyle olabilirdi. kör olmadığım için şükredemiyorum ne yazık ki. hatta düzeltiyorum; bu, yazık olacak bir durum değil benim için: kör olmadığım için şükredemiyorum. daha iyisi olabilirdi, biliyorum. kusursuz değiliz. kusursuz yaratılmamışız. eğer kusursuzsak, daha kusursuz diye bir şey var olmalı. iyi varsa, daha iyisi de mutlaka var çünkü.


sanki bir karanlık, bir siyahlık, bir karadelik; sırtımın ortasında, beni içine çekmek için gün geçtikçe büyüyor, güç kazanıyor. işte o karadelik öyle bir şey ki benim aynaların arasında olduğumu bilebiliyor. ışık hızında belki. ya da çok daha büyük bir hızla yer değiştiriyor. sadece göremiyorum.

ölümde düşlediğim o bembeyazlık, artık anlamını yitiriyor. ileriye gideceğimi ve ilerlerken bu beyazlığın içine gireceğimi, daha da ilerledikçe beyazdan başka bir şey göremeyeceğimi düşünürdüm. ama bu karadeliğin hissi... omurgamdan tutup, süpürgenin poşeti çekmesi gibi çekecek beni sanıyorum. iki büklüm edecek. dahası, o beyazlıktaki kadar serbest olamayacağım. iki büklüm olmak da yetmeyecek; kafam karnıma, ayaklarım sırtıma değecek şekilde yuvarlanacağım. ve karanlık, bir şeyler görmeme izin vermeyecek. bir aynanın varlığına bile izin vermeyecek. çarptığım şeyin ne olduğunu, kim olduğunu, bir şey mi yoksa bir kişi mi olduğunu bilmeme izin vermeyecek. daha önce buna alışıkmışız gibi, yer çekiminden habersiz öylece hareket edeceğiz. ısıtılan bir buzun atomları gibi bir hareket. belki de herkes düşündüğü şekilde ölü olacak. işte bunu düşünmüş bütün diğer insanlara, orada yuvarlanırken çarpacağım. hepsi orada olacak.

bunu düşünmemiş olmayı isterdim. beyazlığa ulaşmak çok daha kolaydı. ve hangisinin olacağını da görmeden bilemeyeceğim. bunu görmek, bilmemi sağlamayacak da. biliyor olmam, o saatten sonra hiçbir işe yaramayacak.


kör olmadığım için şükredemiyorum. bir şekilde, hepimiz, aynı derecede körüz. görmemizi sağlayacak bir şeyimiz yok. ameliyata alınamayacak durumdaki hasta kadar umutsuz vakayız hepimiz. neyse ki hepimiz böyleyiz. hatta, ne yazık ki.

1 yorum:

  1. eğer kusursuzsak, daha kusursuz diye bir şey var olmalı. "iyi varsa, daha iyisi de mutlaka var çünkü".

    ___

    "yazar, olayı çözme süzgecinden harmanladığı içsel yoğunluğu, adeta bir beaujolais etmiş sunmuş kristal kadehlerine ruhun."

    -new york times

    YanıtlaSil