(bak hala bir yerlere yönlendirilerek geliyorum bu sayfaya)
hayatıma beatles dinleyerek devam etmek istiyorum. daha henüz kelimeler eskimemişken anlatılmış bir şeyler. notalar bile yeterince eskimemişken... mutluluk ne kadar safsa, üzüntü de bir o kadar dokunaklı aslında. sadece eskimişiz.
sanki o yıllarda, insanların yapması gereken çok az şey varmış gibi. sanki teknoloji asıl o zaman varmış gibi. dolu dolu boş zamanlara sahiplermiş gibi..
geçmişi düşündüğümde dürüst olamıyorum. kendi geçmiş yıllarıma bakıyorum, hatırlamak istediklerim yine eğlenceli anlarım. geçmiş ne kadar geçmişse bir o kadar da güzelleşiyor sanki.
teyzemi hatırlıyorum mesela, merdaneli çamaşır makinesi başında. çamaşır yıkarken bile mutluydu bana sorarsan. belki benim çocuk gözlerim öyle görmek istiyordu o zamanlar. bu hiçbir şeyi değiştirmez. zaman hepimiz için geçiyor. teyzem kendisi dönüp baksa, eminim o da daha mutlu bulacak kendisini. çünkü o zamanlar; şimdiye oranla, eskimemiş olan pek çok şey var. cahilliğin mutluluğu var bir taraftan..
elini sobaya henüz değdirmemiş olmanın insana kattığı bir şeyler var. o an için, elin sobaya hiç değmediğinden bunun ayrımında olmuyorsun. daha sonraları, yaktıkça yaktıkça, elinin yanmasını önemsemiyorsun bile. kimse sobaya dönüp kızmıyor, niye yaktın kızımın elini diye. öğrenilenler bir bir eskitiyor bizi. öğrenirken ne de heyecanlıyız oysa. işte beatles bu noktada bir yerlerde. anne sobaya dönüp, "niye yaktın kızımın elini" derken, kız sobaya dokunmaması gerektiğini anlamanın sevincini yaşıyor. ya bunu öğrenmese? her seferinde yaksa minik ellerini? o zaman da elleri eskiyecek.. henüz eskimemişken işte, tam bu noktada.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder