3 Şubat 2010 Çarşamba

ruhsuz

ellerim buz gibi. içim nasıl da üşüyor. kötü hissediyorum. daha öncekilere benzemiyor artık bu halim. duygusuzum. altından kalkamayacağım duygular getirmiyor artık bu hale. gözlerimden yaşlar da süzülmüyor. yine de hıçkırmak gelmiyor mu içimden sanki... üzülemiyorum. üzülmeyi beceremiyorum. bu öyle kötü hissettiriyor ki şu son zamanlarda. en sevdiğimi ellerimin arasında kaybetsem, "o öldü" diyip geçip gidecekmiş gibiyim. onu öldüğüyle bırakacakmışım gibi. "ölmeseymiş, bana ne" diyebilecek kadar. dışarıdan bakınca belki çok güzel bir duyguymuş gibi gözükebilir. duygu diyebiliyorsanız güzel sanırım. benim için duygusuzluktan başka bir şey değil. önemsememek de değil yaptığım. kontrolüm altında olan bir şey zaten değil. ağlamak isteyip ağlayamamak da değil. hiçbir canlı gibi değil. taş gibi belki. ot gibi, saman gibi. ruhsuzca...

bu haldeyken sevinçler de başka. bayatlamış pişmaniye tadındalar. daha önce yenmesi gereken pişmaniye tadında.

yatağa girdiğim vakit düşünecek bir şeyimin olmadığını anlıyorum. tuvalette, kafaya takacak bir şey bulamadığımı fark ediyorum. birisi beni düşünmedikçe ben de birisini düşünmüyorum. zaten kendimi kandırmak istemiyorum. aslında çok istiyorum ama ne zaman kandırmaya başlasam beynim bir uyarı veriyor. yani kendimi kandırmam da kontrolüm altında değil. gerçek'ten kopacağımı hatırlatıyor o uyarı bana, daha önce bu şekilde koptuğumu. yaşanmış bir şey olmasa ortada, o uyarıyı hiçe saymak öyle kolay ki. gerçek'ten ayrıldığım vakit gerçeğe dönmemi isteyen birileri olmamalı. kendim düşünüyorum, ben de göz yumamazdım gerçek'ten sıyrılmış birine. ama bazı dünyalar öyle güzel ki... güzeldi bazısı. işte beynim uyarı veriyor şu anda da: düşünme!

insan olduğumu hissetmek istiyorum. sadece canlı olduğumu hissetmem de yetebilir. bir şeyler hissedebileceğimi bilmek istiyorum. hissetmek gibi bir özelliğimin olduğunu anlamak istiyorum. canımı yakmak istiyorum. deli gibi gülmek istiyorum. kaybetmek istiyorum. kaybolmak istiyorum. kaybettiğimde ne kadar canım yanacaksa kaybolduğumda da o kadar sevineceğim, bunu biliyorum. bu duygusuzluğumdan korkuyorum. gözyaşlarımda tuz yok gibi. ellerim üşüyor ama zaten üşüyor olması gerekiyor gibi. her şey olduğu gibi... öldüyse öldü, olduysa oldu. böyle basit olmamalı!..

4 yorum:

  1. böyle basit.
    insan çok gidiyor geliyor yaşam boyu "böyle basit olmamalı" ile "her şey bu kadar basit aslında" arasında. varılan yer de sonunda bu: "böyle basit"
    bunun bizi korkutması, kabullenilemez gelmesi çok eğlendirici. karışık olduğunda üstesinden çok gelebilecekmişiz gibi, basit olmasına bu kadar köpürmek...

    YanıtlaSil
  2. basit zamanların, karmaşık zamanlardan daha az olması sonucu olabilir. karmaşıklığa alışıp, olmadığında onun yerine boşluk hissetmek gibi. ama robot gibi hissettiriyordu. "ye!", "uyu!", "yürü!"...
    robot olmak da daha kolay aslında düşününce. "insan olmak isteyen robot" diye bir şey olur muydu bilmem.
    boşluk her şeyden daha ağır sanırım.

    YanıtlaSil
  3. şimdi boşluk dediğin zaman, öhhöe, bugün boşluk (su alayım), evet boşluk üzerine çalışmalarım var benim, orada derim ki, pöhee, boşluk, ne gıcık yaptı terbiyesiz çocuğuyum, bugün maden tetkik olayımız çok şey tabii artık, bor dediğin zaman 1 numara kim, türkiye, aynı şey. boş.
    yemin ediyorum bana böyle şeylerle gelmeyin.

    YanıtlaSil
  4. bi daha gelirsem suyla gelicem :)
    hatta boş damacanayla. o zaman anlaşılır da :)

    YanıtlaSil