1 Şubat 2010 Pazartesi
kırmızı cennet
ilk optik mouse'ların altından çıkan kırmızı ışık. hiç gözünüzü o ışığa dayamayı denediniz mi? fotoğraf çeker gibi, tek gözünüz kapalı, ışığa bakan gözünüz açık. eğer cennet varsa öyle bir yer olmalı. ne zaman cenneti düşünmeye başlasam, göreceklerimle yetinmemeye başladığım an mouse'u gözüme götürürüm. bence cennet varsa da biz şu an onun içinde bulunuyoruz zaten. daha iyisini bulabileceğimizi sanmıyorum. ipek elbiseler, atlas kumaşlar, şarıl şarıl çağlayan sular... kuran'ın ilk bildiğim bölümüydü. nasıl bir yer olduğunu anneme sorduğumda o okumuştu bana. atlasın ne olduğunu açıklamaya çalışmıştı. küçüktüm. ama her yağmur yağdığında anneme sorardım bunları. elektrikler de kesilirdi zaten, sessizlik kötü gelirdi. oysa annemin anlattığı hiçbir şeyi aklım almazdı. inanmak istediğim için inanırdım. bu kadar karmaşık olmasaydı ve biz bu kavramı çocukken anlayabilseydik, daha o zamanlardan mantığını kurabilseydik, şu an bambaşka bir dünyada olurduk sanıyorum. çocukken her şey daha olabilir'dir çünkü. üstelik gereken mantık, öyle çok da yüksek bir mantık değil. uçan bir adamdan söz etsek bir çocuğa, ikna olduğu vakit ona gerçekten inanır. bu kadarcık mantıktı işte gerekli olan. ve ipek elbiseleri düşünürdüm.. zihnimde canlanan şey sadece zengin olacağımızdı. elbisenin ipek olması neyi değiştirebilirdi ki?!.. değiştiremediğine göre bir şeyin kanıtı olabilirdi, değişen bir şeyin kanıtı. o da olsa olsa zenginliğimiz olabilirdi. kurduğum mantık sadece buydu. şimdi bu ışığa bakıyorum. gözümü çekince gözümün görmez hale geldiğini anlıyorum. belki de böyle bir şey, kör edecek tüm cennetlileri. gri havalarda bulutların ardında bir tanrı olduğunu düşünürdüm. annem o'nun ağlayamayacağını anlatmıştı, yağmuru onun gözyaşları olarak görmüyordum ama neden sadece gri havalarda arıyordum onu? büyüdükçe, bu tanrı arayışı melankoliye dönmeye başladı. melankolinin de bir gizemi vardı. büyük ihtimalle o da gri bulutlardaydı. tanrı'yı tamamen kendi düşüncelerimle sorgulamaya başlamıştım. hastalıktan kurtulmaya başladığım günlerdeydi. kimseyle iletişimim yoktu. birisi gelip, "böyle de olabilir aslında" dememişti. gri havalardandı. aynı anda bir çok düşünce doluyordu beynime. kimisini yeterince düşünemiyordum bile. baktım yetişemiyorum, yazmaya başlamıştım. yavaş olsa da en azından kağıt üzerinde kalıyordu. sonunda çekine çekine karar vermiştim, olmamalıydı.. saçmaydı. varlığı değildi belki ama, varlığının bu şekilde olması fazla saçmaydı. çok dua etmiştim ona. kabul olmayan dualarım, kendimi suçlu hissetmemi sağlamıştı. belki de bunun sayesinde bulmuştum melankoliyi. varsa da kötü bir tanrı olmalıydı, bu haliyle hiç de adil gözükmüyordu. kötü bir tanrının kulu olmak da istemiyordum. daha sonraları okuduğum kitaplarla her şeyi pekiştirmiştim. şimdiyse öyle bir güce ihtiyacım olmadığını hissediyorum. hiçbir şeyde arama ihtiyacı duymuyorum. sığınmaya gereksinim duymuyorum. eğer duyarsam da yaşadıklarıma sığınıyorum. benim zaten kırmızı ışığım var!
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder