29 Nisan 2009 Çarşamba

değişimsizlik

yine bir nisan ayını bitiriyoruz. zaman hızlandıkça hızlanıyor benim için. hem de böyle her şey tek düze devam ederken. her şeyin yolunda gitmesi de sıkıyor insanı bir yerden sonra. her şeyin berbat bir şekilde düz gitmesi... değişikliklere ihtiyacım var. bir o kadar da herhangi bir değişikliği kaldıramayacağım düşüncesine sahibim. kendimle çok fazla çelişiyorum bu aralar. sonuncunda da yine bir şeyin değiştiği yok, çelişmeye devam ediyorum. dünyadan kopmuş durumdayım mesela şu an. evin içinde bile odamda kalmayı tercih eder bir durumdayım. gereksiz gördüğüm akışları görmemek adına belki bu davranışım ama böyle de hiç iyi olmadığını belirtmek isterim. bir süre sonra sesim bile titrek bir şekilde çıkıyor ilk cümlelerimde. güvensizlik getiriyor bu da kendi kendime. saçma mı konuşuyorum, saçma mı düşünüyorum diye kendimi irdeliyorum sonra. kurtulmam gereken durumlar arasında her ikisi de. çelişkiye düşecek kadar kendimle oynamamalıyım. hem de çevrede olup bitenleri "gereksiz" görüp kendi halime bırakmamalıyım kendimi. koca bir boşluğu doldurmak zaman alacaktır elbette, biliyorum. ama bilmediğim bir şey var, ben böyle iyi miyim? sadece boşluğu doldurmuş olmayı düşünüp durmakla bir yere gelemeyeceğimi ben de biliyorum herkes kadar. ancak uygulama adına neden bir eylem yapmadığımı kendim de merak ediyorum. acaba gerçekten ben böyle iyi miyim? çabalamadan elde etme isteğimden de kaynaklanıyor olabilir. bunun da kendim için belli bir sebebi var, maymun iştahlılık. o çabayı harcayarak, elde etme durumuna gelene kadar harcayacağım zamanda o istekten soğumuş olmayı anımsamak... peki şimdi yaptığım bir işe yarıyor mu? hayır. onun da farkındayım. isteksizliğime sebep olan nedir, bilmiyorum. farklı olma düşüncesi diyeceğim o zaman da "neden bir yerden başlamıyorsun madem?" diyeceksiniz. işte bilmediğim yer burası. kararsızım da. ne yapmak istediğimi ve nerede olmak istediğimi bilmiyorum. bu kavrama da fazla yükleniyorum belki. güzel bir şeyi illa beklemekle hata yapıyor olabilirim. belki ömrümün sonuna kadar o "güzel" işi bulamayacağımdır. bulmaya odaklandığım için bu duruma gelmiş olabilirim. konu "ben" olunca çözüm bulamıyorum nedense. hala aynı şekilde devam edeceğimi de bile bile bu kadar düşünceye dalmak da saçma geliyor aslına bakarsan. "hiçbir şey olmaması, kötü bir şey olmasından iyidir." diyemiyorum artık. değil çünkü, değil. daha fazla kararsızlığı ortaya çıkarıyor ve değiştirdiği bir şey de olmuyor. kötü de olsa, insanın değişime olan ihtiyacı sürekli bir şey...

26 Nisan 2009 Pazar

"ilk"

bu ilk yazıyı yazmak zor olacak benim için. başlamazsam devamı da gelmeyecek ama. tıpkı lisedeki kompozisyon sınavlarında olduğu gibi. 40 dakikanın son 10 dakikasında saçma sapan bir giriş bölümüyle, gelişen de gelişen ve sonunda büyük bir çelişkiyle biten kompozisyonlarımı hatırladım. bazen gerçekten güzel yazdığımı düşünürdüm. "10 dakikada ne yazabilirim ki" demiyordum ama zil sesini duyunca bir sonuç çıkarmak zorunda kalıyordum. bir şey sıkışıklığa gelmediği sürece çok keyifli oluyor. istersen en beceremediğin iş olsun. belirli bir süren yoksa eğer ertelemek kadar zevklisi var mıdır? en sevdiğin iş olsun, zamanın olmasın. yapmak sıkıyor bir şekilde o zaman. sizi bilmem ama benim bünye bu duruma stresle karşılık veriyor. hal böyle olunca da pek çok işime "şeytan" karışıyor. neyse ki şimdilik böyle bir sorunum yok. özellikle de buraya bir şeyler yazarken. sevdiğim bir iş bu. konuş deseler -ki derler genelde- o kadar tatlı gelmez anlatmak bana. yazıyı cazip kılan bir şeyler var, henüz çözemesem de. şu araya koyulan virgüller olsun, ayrı yazılan ki'ler olsun öyle güzel geliyor ki... evet belki vurguyu yeterince belli edemiyorsun böyle ama, konuşmayı denesem yazıdaki kadar açık bir şekilde anlatamam düşüncelerimi. hem böyle değişik bir akış sahibi olmaları hoşuma gidiyor düşüncelerimin. düşünerek aktarmamın da katkısı vardır sanıyorum bu işi sevmemde. öyle çabuk çabuk konuşmayı da sevemedim hiç. kısa kısa cümleler kurmamı, "nereye çekersen oraya" tarzı konuşmalarımı da kınadım hep. başkası yapınca da hoşuma gitmiyor. uzun uzun konuşsun, açık açık. dinlemeyi sevmediğimi henüz söylemedim. söylemeye de pek niyetim yok. dinlemek de hoşuma giden şeyler arasındadır. tabii biraz seçiciliğim de yok değil o konuda.

genelde mutluyken yazmak istiyorum buraya. yoksa yazdıklarım beni bile aşıp gidiyor, engel olamadan. şu an mutlu muyum? hayır, değilim. demek istediğim aslında bu. gereksiz bir sıkıntı anında yazmamak. durduk yere, okuyanın canını da sıkmamak. günlerimi daha fazla şey yaparak geçirdiğimde biliyorum ki daha fazla yazacak şeyim olacak. biraz da hazırda böyle bir şeyimin olmasını düşünerek yazıyorum bu yazıyı. dedim ya, ilk'i yapmak hep biraz sıkmıştır beni.