7 Mayıs 2013 Salı

- hastalıklı zamanlardan birisi daha. mevsimler... mevsimler... mevsimler geçiyorlar. geçiş anları... insanlardan korkuyorum. insanların akıllarındaki düşüncelerden korkuyorum. yazmıştım daha önceden, korktuğumuzda aklımız daha güzel çalışıyor. ama çalışmamalı işte, şu an-şu dönem çalışmamalı. duvarlar üzerime üzerime yürüyor, kaçasım gelmiyor. çünkü biliyorum ya, duvarların yürüdüğü falan yok. ama benim kaçmama sebebim ne biliyor musun, ezilirim belki. bu sonuç olarak yürümeyen duvarlardan bir beklentiye dönüşüyor. duvarların üzerine üzerine gelmesi ayrı şey, oturup ezilebilecek olmayı beklemek apayrı şey. hastalığım bıkkınlığım. sanırım geçmeyecek...

- okul konusu her zaman için kafamda koca bir soru işareti. öyle görüyorum ki eylül geldiğinde soru işaretini bırak ortada konusu dahi kalmayacak. babam sağolsun. hatta eylülü bile beklemeyecek sanki... ben ne yapacağımı hiç bilmiyorum ki. babamla ne yapacağımı ayrı bir bilmiyorum. bilinmezlik en korkutucu şey böyle zamanlarda. korku fışkırıyorum.

- paranın malın mülkün allah belasını. küçükken derdim; daha çok para yapsınlar o zaman, herkesin çok parası olur. babamın kullandığı terimleri anlamıyordum tabii. o da anlamayacağım şeyler konuşmayı bırakalı çok oldu zaten. onun da hastalığı bıkkınlığı. sırf bu yüzden hiçbir şey diyemeden yerime oturmak zorunda kalıyorum.

- şimdi giyinip bu kırmızı gözlerle okula gideceğim. gidebilmek çok zor. kaldığın yere dönmek, hepsinden zor. mutsuzluk hakkı tanınmıyor insanlara. hele hele bıkkınlık hakkı hiç tanınmıyor. ben de babama öyle bir hak tanıyamıyorum zaten. sövüyorum içimden, bakma sen.